Kaç tane Küçük Prens kaldı şu yetişkin dünyada...

Hayatın içinde kendinize ait bir şeyler görmek istiyorsanız, öykü okumanızı tavsiye ederim. Üniversite yıllarında orijinal dilinden okuduğum ve birçoğunuzun bildiği “Küçük Prens” adlı kitabı seneler sonra kitapçılarda ön sıralarda görünce dayanamadım ve Türkçe versiyonu satın aldım. Kitabı yaklaşık 1-2 saatte okudum.  Daha sonra kitabı elimden bırakıp, bir fincan bitki çayım ile beraber balkona doğru ilerledim ve kitap üzerine biraz düşünmeye başladım.

İnsan doğasında ulaşmak istediği son nokta hep mutluluktur. Bazen bu mutluluk erişilen bir huzur, elde edilen bir tatmin, sevmek ya da sevilmek duygusu arkasında gizlenmiştir. Doğumun ilk günlerinde sahip olduğumuz tüm bu değerler aslında ilerleyen günler ile beraber unutulmaya, kaybedilmeye başlanıyor. Belki de hayal gücümüzü günden güne tüketiyoruz, bir kum saatinin akışı gibi...

Antoine de Saint-Exupéry'nin Küçük Prensi de aslında bir hayal ile başlıyor; küçük bir çocuğun hayali ve bu hayalini resmetmesi. Acı olan şudur ki, küçük bir çocuk ile yetişkin arasında uçurum, bir anda devreye giriyor ve çocuğun yaratıcı dünyası ile oluşturduğu basit bir resim, algı boyutları tamamen yönlendirilmiş (körelmiş) yetişkinler tarafından farklı yorumlanıp, basite indirgeniyor. Bunu açıklamaya çalışmak yine çocuğa düşüyor ve “Büyüklere her şeyi açıklamak gerekir zaten” diyerek çizdiği resmi anlatmaya başlıyor. Sonuç olarak, hayatın ve yetişkinliğin gerçekliği işin içine giriyor ve çocuğa hayatta daha önemli konuların olduğu (coğrafya, tarih, aritmetik, ..vs) öğretilip, yönlendiriliyor. Hoş geldin yaratılıcılığı sindirilmiş bir birey (sınavlara hazırlandığınız dönemleri hatırlayın anlayacaksınız).

Öncelikle kendinize sonra da çevrenize söyle bir baktığınızda, çocukluk ve gençlik dönemlerinizde ne tür yetenekleriniz vardı ve neler hayal ederdiniz? Bunların hangilerini bugüne kadar taşıyabildiniz? Hangilerini kaybettiniz? Şayet tüm bu yeteneklerinizi kullanmanız ve geliştirmeniz için sizlere fırsat verilmiş olsa idi, bugün mevcut durumunuza göre nerede olurdunuz? Bugün kaldığınız yerden tekrar başlamak için neye ihtiyaç duyuyorsunuz? Çok mu geç? Neye göre çok geç? Bunları hiç düşündünüz mü?


Kitabın ilerleyen bölümlerine, pilot olan bizim küçük çocuğumuz Küçük Prensle karşılaşıyor. Küçük prens aslında kendisi gibi küçük bir gezegenden geliyor. Elindeki mal varlığı; iki sönmüş volkan, bir çiçek. Küçük prens yaptığı yolculuklarda birçok farklı insan profili ile karşılaşıyor ve bunları pilot olan çocuğumuz ile paylaşıyor: krallar, kendini beğenmişler, ayyaşlar, iş adamları, görev adamları, ...vs.

Kitabı okuduğunuzda birçok can alıcı olumlu ya da olumsuz bildik değerle karşılaşabilirsiniz: Hayat amacı (küçük prensin volkanlarını temizlemesi ve çiçeğine bakması), sevgi ve bağlanma (tilki ile ilişkisi), kendini beğenmişlik ve aşk (çiçeği ile ilişkisi),  sahip olma (iş adamı karşılaşması), sorumluluk duygusu (fenerci), hükmetme (kral karşılaşması), ... vs.

Siz kendi değerlerinizin farkında mısınız? Bu değerlerin sizlerin hayatında yeri ve önemi ne kadar büyük? Sonuçta varsayalım ki, hayatınızın sonuna geldiniz tüm bu değerlerinizi hayatınızın sonuna kadar taşıdınız. Tüm bunları ömrünüz boyunca taşıyabilmiş olmanız öldüğünüzde arkanızdan nasıl anılmanızı sağlayacaktır?

Bu yazıyı uzatmak istersem, kitaptan birçok konu bulabilirim. Zira kitap, içinde bir çok can alıcı mesajı barındırmaktır. Ama en iyisi siz kendiniz bu  kitabı okuyun (ya da tekrar okuyun). Kim bilir belki de kendi mesajlarınızı çıkarmak sizin hayatınızın fotoğrafına o güne kadar hiç görmediğiniz farklı renkleri katacaktır. Kitap içinde paylaşmak istediğim bir yer var:

“ Tam o sırada, gök gürültüsü gibi gürleyerek geçen ışıl ışıl bir ekspres, makasçı kulübesini sarstı.
“Pek telaşlılar,” dedi Küçük Prens. “Neyin peşindeler?”
“O trenin makinisti bile bilmez bunu,” dedi makasçı.
Işıl ışıl ikinci bir ekspres bu kez ters yöne doğru geçti gürleyerek.
“Hemencecik dönüyorlar mı?” diye sordu Küçük Prens.
“Bunlar o gidenler değil,” dedi makasçı. “Karşıdan gelen tren bu.”
“Kimse olduğu yerden memnun değil mi, yani?”
“Kimse bulunduğu yerden memnun olmaz ki,” dedi makasçı.
O sırada ışıl ışıl gelen üçüncü bir ekspres sarstı ortalığı.
“İlk trendeki yolcuların mı peşindeler?” diye sordu Küçük Prens.
“Hiçbir şeyin peşinde değiller,” dedi makasçı. “Ya uyuyorlar ya da esniyorlardır şimdi. Yalnızca çocuklar burunlarını cama yapıştırmış dışarı bakıyorlardır.”
“Yalnızca çocuklar ne aradıklarını biliyorlar” dedi Küçük Prens. “Bezden bir bebekle saatler geçirebilirler, her şeyleri o bebektir sanki; biri onu ellerinden almaya kalkarsa da hemen ağlayıverirler...”
“Onların yerinde olmak vardı ..” dedi makasçı.

İçinizdeki çocuğa sevgiyle yaklaşıp onu uyandırmaya ve neyin peşinde olduğunuzu bulmaya ne dersiniz?

Kemal Basaranoglu
kemal.basaranoglu@kemalbasaranoglu.com


(*) Bir süredir güncelerime devam edemiyorum, zira iş dışı zamanımın büyük çoğunluğunu yazdığım ilk kitabımın yayınlanma süreci oluşturmaktadır. Eylül – Ekim aylarına doğru kitapçılarda görüşmek üzere...

Etiketler: , , ,