İçimizdeki Çocuktan Sağlıklı Bireye...



Hepimiz bir yolun yolcusuyuz. Bir yerlerden gelip, bir yerlere gidiyoruz. Herkesin yolu farklı ve hiçbir yol pürüzsüz, dümdüz değil. İnişleri de var, çıkışları da...

 “Ey yolcu, sana bir daralma gelirse kaygılanma, yararınadır. Yoksa güneş tüm bahçeyi yakıp kavururdu” Mevlana

İnsanları genel olarak koçluk yolculuğuna sürükleyen şey, yaşadıkları inişler, çıkışlar ve gidilen yolun bilinmezliğinden kurtulma, kendi yolunu seçme/seçebilme isteğidir. Hayatı nehre düşen ve rüzgârın esişine göre ilerleyen bir yaprak tanesi gibi yaşamak istememektir.

Aşağıdaki kısa hikâyedeki kahraman, bugüne kadar tanıdığınız insanların yüzde kaçını oluşturmaktadır?  

Sonsuz bir yolda yürüyen bir gezgin vardır. Bu yolcu her türlü yükle yüklüymüş. Sırtında ağır bir kum torbası varmış; büyük su kabı yanından sarkıyormuş. Sağ elinde garip şekilli bir taş, sol elinde iri bir kaya parçası taşıyormuş. Boynunda yıpranmış bir ipin ucunda eski bir değirmentaşı sallanıyormuş. Ayak bileklerindeki paslı zincirlere bağlı ağırlıkları tozlu topraklarda sürüklüyormuş. Başında ise yarı çürümüş bir balkabağını dengede tutmaya çalışıyormuş. Attığı her adımda zincirler tıkırdıyormuş. Sızlana inleye adım adım ilerlemekte ve kötü talihinden,   kendini tüketen yorgunluktan yakınmaktaymış. Öğle sıcağında bir çiftçiye rastlamış. Çiftçi sormuş:
"Yorgun yolcu, niye bu iri kaya parçasını kendine yük ediyorsun?"
Gezgin cevap vermiş:
 "Çok saçma, fakat daha önce fark etmemiştim."
Bunun üzerine kayayı atarak kendini daha hafif hissetmiş.
Uzun süre yoluna devam ettikten sonra yeniden bir çiftçiye rastlamış ve o da sormuş:
"Yorgun yolcu, söyle bana, niye başındaki yarı çürümüş bal kabağı ile kendine eziyet ediyor ve niye o demir ağırlıkları ayaklarında sürüklüyorsun?"
Gezgin cevap vermiş:
"İyi ki bunu söylediniz. Kendime ne yaptığımın farkında değildim."
Zincirleri çözmüş ve balkabağını yolun kenarındaki hendeğe fırlatmış. Yine kendini daha hafif hissetmiş. Fakat yol aldıkça tekrar yorgunluk bastırmış. Tarladan gelen bir başka çiftçi kendisini şaşkınlık içinde izlemiş ve
 "Çuvalda kum taşıyorsun, fakat ilerde taşıyabileceğinden çok daha fazla kum var. Sanki Kavir Çölü'nü geçmeyi planlamışsın gibi, o büyük su kabını ne yapacaksın? Nasıl olsa yol boyunca uzun süre sana eşlik edecek temiz bir dere akıyor," demiş.
Bunu duyan gezgin su kabının ağzını açmış ve içindeki acı suyu yola boşaltmış. Sırt çantasındaki kumu yere dökünce, bir çukuru doldurmuş. Bütün bunlardan sonra dalgın dalgın durmuş ve batmakta olan güneşe bakmış. Ona ulaşanlar güneşin son ışıklarıymış. Şöyle bir kendine baktığında boynundaki ağır değirmentaşını görmüş ve birden öne eğilerek yürümesine bu taşın engel olduğunu fark etmiş. Hemen gevşetmiş ve nehire, atabildiği kadar uzağa fırlatmış. Sonunda yüklerinden kurtulmuş bir şekilde akşamın serinliğinde kalacak bir yer bulmak üzere yoluna devam etmiş.

Aslında hayatlarımıza baktığımızda; ağır bir kum torbası, büyük su kabı, garip şekilli bir taş, iri bir kaya parçası, eski bir değirmen taşı, …vb gibi daha birçok yükü yüklenmiş durumdayız. Bunların farkına varamıyoruz, zira bu yükleri herkes taşımakta olup, bunun normal bir şey olduğunu düşünüyoruz. Hadi kalkın oturduğunuz yerden ve çevrenize bakıp, biraz gözlem yapınız.  Aşağıdakileri duyuyor musunuz?
                 -      “Böyle gelmiş, böyle gider”.
                 -      “Kader”
                 -      “Ben sistem kurbanıyım”
                 -      “Fırsat verdiler de değerlendirmedik mi?”,
                -      …vs

Ne dediğimi şimdi anlıyor musunuz? Bir kişi şayet bir şey istiyorsa, buna erişmek için ihtiyaç duyduğu tek şey, kendi içine dönmesi ve kendisine güvenmesidir.

Yaptığım koçluklardaki en önemli çıkış noktam; Milton Erickson’ın 5 prensibi ile her insana yaklaşmamdır.
·        Her insan tamdır ve bütündür.
·       Her insan gereksinim duyduğu kaynaklara sahiptir.
·       Her insan o an için yaptığının en iyisini (ya da var olan en iyi seçimi) yapar.
·       Her davranışın altında pozitif bir iyi niyet vardır.
·       Değişim sadece mümkün değil, aynı zamanda kaçınılmazdır.

Bu prensipler, koçluk yolcuğumun ilk günlerinde beynimin içinde birçok soruyu da beraberinde getirmişti. 30 yılı aşan ömrümde, yaşadıklarım bu maddelerin çoğunu kabul etmiyordu. Yolculuğun ilerlemesi ile, hayatımızın farklı alanlarını, farklı farklı şekillerde yaşadığımızı fark ettim;
                -      varoluşun bej rengi,
                -      kabile yaşantısının moru,
                -      gücün kırmızısı,
                -      düzen ve kuralların mavisi,
                -      ve rekabetin turuncusu ile yaşam…

Hepimizin hayatı aslında bu renklerden oluşan bir bahçe gibidir. Renklerin bahçe içinde dağılımı, yoğunluğu ve baskınlığı bizi birbirimizden farklı hale getirmektedir. Koçluk, saatlerin günleri, günlerin haftaları, haftaların ayları kovaladığı bir süreçte, hayat bahçenizde renklerin dağılımının değişimine ve hatta yeşil, sarı ve turkuazı da bu bahçeye ekmeye hizmet etmektedir. (*) İşte bu noktada bahçe tam olarak istediğiniz bahçe olmaktadır.

Bu bahçenin ve o renk cümbüşünün oluşum süreci, çok kolay bir süreç değildir. Öncelikle evrimleşmiş beynin farklı bölümlerinin kontrol altında tutulması gerekmektedir. Buradaki amaç çok nettir; içimizdeki çocuğun bir an önce, sağlıklı bir şekilde büyümesini sağlamak, diğer bir ifade ile, sağlıklı bir bireyin oluşumunu garanti altına almaktır.

Sağlıklı bireyin oluşumunda koçluk, kendi içinizde, yaratıcı, olumlu ve yapıcı bir yaklaşım ile içinizi kışkırtan sohbetler yaptırır. Bu sohbetler;
-      İçinizdeki çocuğu büyütür
-      Bu çocuğun kendi bütünlüğünü size hatırlatır
-      Bu bütünlük içinde, değerlerini gösterir
-      Bu değerin arkasındaki öz değerlere ulaştırır
-      Bu öz değerlere ulaşırken, bu değerlerin arkasındaki pozitif niyeti ve bu pozitifliğin enerjisini bedeninize katar
-      Tüm bu alanlar tarafından hissedilen bu pozitif güç ile kendi içsel dönüşüm yolculuğunuzu başlatır.

Bir dönüşüm yolculuğu olarak koçluk, “Ne ararsan içinde ara” (Yunus Emre) sözünü hayata geçiren ve hayatta farklı seçimlerin olduğunu bize hatırlatan bir yaşanmışlıktır.

(*) Spiral Dinamikler, insan gelişiminin incelendiği ve renkler ile simgelendiği bir teoridir.

Kemal Başaranoğlu
kemal.basaranoglu@kemalbasaranoglu.com

Etiketler: , , , , , , ,